2012 Golden Globe'dan ilginç notlar…..

Neslihan Acu medyatava’da 2012 Altın Küre izlenimlerini yazdı.

 

Altın Küre ödülleriyle ilgili genel bir izlenimim var, önce onu yazayım…

Ödül törenine katılan tüm oyuncular (tabii özellikle kadınlar) birer vampir gibi ışıldıyorlardı. Ölümsüzlüğün sırrını keşfetmiş gibiydiler. Ve sanıyorum bu sır, sinema yapmakla ilgili bir şey olmalı. Yani öyle botoks, yüz gerdirme, yağ aldırma vs ile bu kadar ışıldamaları mümkün değil.

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYIN

Gelelim geceyle ilgili aldığım notlara…

Sunuculuğu üstlenen Ricky Gervais bu kez epey sansürlenmişe benziyordu. Sahneye arada sırada elinde kadehiyle çıkıp birilerine birkaç laf sokuşturup, sonra ortadan toz oluyordu. Laf sokuşturmak da laf sokuşturmak ama ha! Cool’luğu ile bilinen Johnny Depp’i bile madara etti, mahalle oğlanına dönüştürdü. Nathalie Portman’ı “bu yıl çocuk doğurduğu için hiçbir dalda aday olamadı, yılın aptalı huzurlarınızda!” diye takdim etti. Madonna’ya “o bir like a virgin” dedi. Madonna da az değildir tabi… “Hala bakire gibi görünüyorsam gel de yardım et” dedi, sonra durakladı ve devam etti: “Yıllardır kız kızla öpüşmemiştim”. Bir daha durakladı ve ekledi: “Yani tv’de.”

Adamcağız bu sansürlenmiş hali ile bile bizim bir ödül töreninin sunuculuğunu yapmış olsaydı (mesela diyoruz), örf ve adetlerimiz çok feci hasar göreceği için, sayın RTÜK o kanalı sonsuza dek kapatır, Ricky’i de Madonna ile birlikte Güney Kutup bölgesine sürgüne gönderirdi.

****

Gecenin sahneye en çok çıkan adamı George Clooney’di. Çizgi roman kahramanı Mister No’ya acayip benziyor kendisi. Mister No maceralarından birini senaryolaştırsalar, başrolde de Clooney’i oynatsalar fena mı olur?

****

Michelle Pfeiffer, Jessica Lange, Madonna gibi kadınlar için “aman Tanrım, hiç yaşlanmıyor bunlar!” demeyeceğim. “Kim bunlar?” diye soracağım.

Yani, bu kadınlar gerçekten yaşlanmıyorlar ama bambaşka kadınlara dönüşmüş durumdalar. Bu iyi bir şey mi kötü bir şey mi, bilemedim şimdi.

Ama Jane Fonda başka. O hep aynı. Tipi değişmeden genç kalabilen şanslı vampirlerden (pardon, kadınlardan) biri!

****

Dustin Hoffman, karım ve menajerim olmasa burada olamazdım derken (tercümesi: karım ve menajerim zorlamasa beni burada nah görürdünüz!) pek şirindi.

****

Sidney Poitier’nin sahneye çıktığı an çok uçuk bir andı. Bizde “Kader Bağlayınca” adıyla gösterilmiş o müthiş filmi seyretmeyeniniz var mıdır? (Tony Curtis ile ikisi hapishane kaçaklarını oynuyorlardı).

ABD’de siyah oyuncuların kaderini değiştiren, bu anlamda bir devrimci sayılması gereken Poitier, bir başka siyah efsane oyuncuya, Morgan Freeman’a “ömür boyu başarı ödülü”nü verdi.

Gerçekten de yaşayan oyuncular arasında bir efsane olan Freeman, unutulmaz bir küçük konuşma yaptı. “Yaptığım onca filmden aklımda kalan ilk şey, o filmlerde çalışırken ne kadar eğlendiğim! Hani bir söz vardır, sevdiğin işi yaparsan çalışmış olmazsın derler… Ben bu hesaba göre hiç çalışmadım” dedi.

Freeman usta, böylece güzel yaşamanın sırrını da açıklamış oldu. Sevdiğin işi yap. Tabii cesaretin varsa ve tabii şansın da yardım ediyorsa.

****

Meryl Streep Demir Leydi’yi canlandırdığı filmle en iyi kadın oyuncu ödülünü bileğinin hakkıyla aldı. Ama ah bir de giyinmeyi öğrense!

Pazar alışverişine çıkmışçasına üstüne geçirdiği tuhaf kıyafetle ve dağınık saçlarıyla bu yıl kendi rüküşlük derecesini bile aştı.

Sevgili Meryl, meslektaşın Helen Mirren’a bak ve biraz kendine çekidüzen ver diyoruz. Kabiliyetse Mirren’da da tonla var. Üstüne bir de fıstık gibi.

****

Komedi/müzikal dalında en iyi erkek oyuncu ödülünü alan Fransız Jean Dujardin gecenin en eğlenceli konuşmasını yaptı. “Bana aslında oyuncu olmamamı tavsiye etmişlerdi, çünkü büyük oynuyormuşum” derken kaşı gözü çiftetelli oynuyor, yüzünün her hattı ayrı telden çalıyordu. Ama Amerikan seyirci bu güzel espriden pek anlamadı gibime geldi.

Mini konuşmasının sonunda ise, “Douglas Fairbanks olsa şimdi şöyle derdi” diyerek on saniyelik pantomim yaptı. Sessiz sinema dönemine çok hoş bir saygı duruşuydu doğrusu. Ve gerçekten komikti.

****

Woody Allen en iyi senaryo ödülünü “Midnight in Paris” ile aldı. Ve tabii ki kendisi orada değildi. Kendisini orada görmeyi çok isterdik ama bir yandan istemezdik de. Sonuçta Woody’i Woody yapan şeylerden biri de budur: Çarkın dışında durması.

****

Madonna’ya en iyi film müziği dalında ödül verilirken ansızın sahneye Meltem Cumbul çıktı.

Şimdi, yanlış anlaşılmasın, bir Türk oyuncunun Altın Küre’de görünmesi çok mutluluk verici bir şey… Ama Cumbul’un sahneye tuhaf bir çıkış yapmış olduğu gerçeğini de görmezden gelemeyiz.

Törende sahneye her çıkan ya birilerini takdim etti ya da ödül verdi.

Fonksiyonsuz bir çıkış olmadı yani. Meltem Cumbul hariç.

30 saniyeye sığdırılmış bu boy gösterişte Meltem Cumbul, yurtta ve dünyada barış mesajı verdi, hatta barış işareti yaptı ve esrarengiz bir şekilde çıktığı sahneden esrarengiz bir şekilde indi.

Anladığımız kadarıyla, Altın Küre organizasyonu Meltem Cumbul’a bir güzellik yapmak istemiş. Ama lakin tüm sunumlar sahipli olduğu için, Cumbul’a sahneye korsan çıkıp barış mesajı verme kısmı düşmüş.

Bir anlamı var mıydı bu çıkışın?

Bence Türk sineması için yoktu. Ama Meltem Cumbul’un kendisi için olabilir. Bilemiyorum.

Havadan verilen bir barış mesajının biraz absurd kaçtığını herkes kabul edecektir.

Oysa en iyi yabancı film ödülünü “A Separation” ile alan İranlı yönetmen Ashgar Farhadi, gayet anlamlı bir konuşma yaptı.

Bu sahneye çıkmadan önce, bu ödül için çalışma arkadaşlarıma ve aileme teşekkür etmeyi planlıyordum ama şimdi başka şey bir şey söylemeye karar verdim: Şuna inanın, İranlılar gerçekten sevgi dolu insanlardır” dedi.

Bu sözlerin, seksi tavırlarla ve seksi bir ses tonuyla verilen barış mesajından çok daha anlamlı ve fonksiyonel bir mesaj içerdiği kesin.

Haber

İlginizi Çekebilir