Milliyet 70 yıl önce bugün kuruldu

3 mayıs 1953 tarihinde Duayen gazeteci Ali Naci Karacan’ın kurduğu gazete, kurucusunun vefatından sonra da oğlu Ercüment Karacan ve genel yayın yönetmeni Abdi İpekçi’nin yönetiminde başarıyla yükselişini sürdüdü. Kuruluş ilkeleriye Türk basınına bir “gazetecilik standartı” getiren Milliyet, Ercüment Karacan ve Abdi İpekçi ikilisinin tarafsız ve gerçekçi tutumuyla güven kazandı ve bu güveni uzun süre taşıdı.

MİLLİYET’İN HİKAYESİ

İlk Milliyet, Atatürk’ün emriyle ve İş Bankası eliyle yeni matbaa makineleri getirtilerek kurulmuş bir gazeteydi. Başında Siirt mebusu Mahmut Soydan vardı. Ali Naci, Atatürk’ün isteğiyle Romanya’dan gelip Milliyet’in başına geçti… Gazetenin sayfaları değiştirdi, yeni bir rotatif getirtti, gazetenin adını Milliyet’ten Tan’a çevirdi.

Tan gazetesi yükselişe devam ederken İş bankası tarafından satışa çıkarıldı. Ali Naci’nin gazeteden uzaklaşması böyle oldu. Hemen peşinden ticari ateşe olarak güney amerikaya gitti. sonra “basın ateşesi” olarak İsviçre’ye gitti.


Dönüşte yine hayali aynıydı.. “en iyi gazeteyi çıkarmak”

Ali Naci Karacan Güney Amerika’ya giderken arkasında bıraktığı Tan gazetesinin imtiyazı Bâb-ı âlinin en renkli simalarından Halil Lütfü Dördüncü’deydi.. Onunla ortak olup gazeteyi yeniden çıkarmaya başladılar.
Tan’da en büyük yardımcısı Fıkra yazarlığının genç yıldızı bedii faik idi. Bir de tabi o günlerde 28 yaşında olan Ercüment Karacan. Ercüment Karacan Amerika’da mühendislik tahsilini tamamlamıştı.  Ama gazetecilik onun da ruhuna işlemişti. Bâb-ı âlinin gelişimine yakından tanıklık etmiş, mesleğin mutfağında, çok sıkı bir ustanın yanında yetişmişti..

Ali Naci-Halil Lütfü ortaklığı uzun sürmedi. Ali Naci Karacan Tan Gazetesinin tek sahibi oldu Ama ismi ve tatsız hatıraları onu rahatsız ediyordu.. Bedii Faik ve Ercüment Karacan’ın da ısrarıyla gazetenin adı değişti..

Ve 1950 yılının 3 Mayıs’ında MİLLİYET böylece doğdu.

O yıl Demokrat Parti iktidara geldi. Türkiye’de her şey büyük bir hızla değişiyordu. Milliyet’in de değişime ihtiyacı vardı. O değişimi yapacak kişi de 25 yaşını ancak dolduran Abdi İpekçi’den başkası değildi. Bab-ı ali’nin çalışkan, yaratıcı isimlerinden Abdi İpekçi’nin de iyi bir gazete için yepyeni fikirleri vardı. Ali Naci’nin yaşı ilerlemişti ama yeniliklere açıktı. Gazeteyi Abdi İpekçi’nin yönetimine teslim etti. Taşlar yerine oturmaya başlamıştı.. Ama gazetenin asıl büyük atılımları yapacağı günleri göremeyecekti. Abdi ipekçi geldikten bir yıl sonra 1955 yılında Ali Naci hayatını kaybetti.

Bab-ı Ali’nin bu gözü pek gazetecisi kısa süren hayatına bir dolu macera sıkıştırmış, arkasında idealist bir oğul, temelleri sağlam atılmış bir gazete onurlu bir isim bırakmıştı…

Kurucu Ali Naci Karacan’ın kaybından sonra gazeteyi oğlu Ercüment Karacan devraldı.  Onun yönetiminde Milliyet tam yol ileri demişti.


Basın dünyasında ender görülen kafa gönül birlikteliği Abdi İpekçi ile Ercüment Karacan arasında vardı. Bu ikili el ele Milliyet’in tirajını zirveye taşıdı.. Bazen zafer kutlamaları yaptılar beraberce, bazen mahkemeye çıktılar. Ama hep aynı yolda aynı kafadaydılar.

Gazete sahiplerinin aynı anda başyazar olduğu Bâb-ı âli geleneği yavaş yavaş değişiyordu. Ercüment Karacan yöneticilik işine ağırlık vermiş baş yazı işini Abdi İpekçi’ye bırakmıştı..

Efsane gazeteci, Milliyet’in emektarı Refii Cevat Ulunay onun için şöyle demişti; Gazetemizin sahibi Ercüment Karacan daha fazla para kazanmayı düşünmez; daha iyi bir gazete sahibi olmak ister. Bu da gazetenin en önemli avantajı olmuştur. Belki hiçbir zaman Türkiye’nin en çok satan gazetesi olamayacağız, fakat Milliyet iyi bir gazete olmak yolunda azimle yürüyecek.”

Altmışlı yıllarda da milliyetin yükselişi sürdü… Siyaset arenasında denge ve itidalin adıydı Milliyet. Parti çekişmeleri arasında halkın tarafını tutan bir yol izledi.
Ercüment karacan ise Yetmişli yıllara tecrübeyle ve yorgunlukla girdi.. Aile sorunları ve gittikçe büyüyen gazete onu çok yıpratmıştı. Ülkenin hali, ekonomik krizler, kaoslar gittikçe sırtına binen yükü ağırlaştırmıştı.. İşlerden elini eteğini çekmeye başladı. O yıllarda üçüncü kuşak’tan gazeteci torun Ali karacan Amerika!da gazetecilik okuyor Wahington Post’ta çalışıyordu.. Kendini geleceğin Milliyet’ine hazırlıyordu.. Ama Ailede hiç bir başarı o kadar kolay gelmemişti.. Onun da yapması gereken çok şey vardı daha..


1979 yılının Türkiye’si hiç olmadığı kadar “huzur ve güven”e muhtaçtı.. ne sokakların asayişi vardı ne ülkenin istikbalden ümidi. Bu suni karanlık 1 şubat 1979 günü ortalığı kana buladı. Abdi İpekçi’yi İstanbul un göbeğinde arabasının içinde güpegündüz vurdular. Vurulan milliyet’in ta kendisiydi…

uzun süredir yurt dışında yaşayan ve iyice karamsarlaşan Ercüment Karacan yol arkadaşını da kaybetmişti. Artık gazeteyi satmaktan başka bir çare göremiyordu.

1980 yılında Milliyet’in Karacan ailesinin elinden çıkmasından sonra basında bir dönem kapanmış oldu

 

Haber

İlginizi Çekebilir